RAMAZAN BAYRAMIMIZ KUTLU,
İSLÂM ÜLKESİ BİR VE HÜR OLSUN.
İSLAM ALEMİ’NİN BAŞINA GELEN FELAKETLER SON BULSUN.
İstanbul, 11 Nısan 2024
İslam Milletinin 1445. Ramazan Bayramı kutlu olsun.
İslam Medeniyeti birçok badireler atlattı. Haçlı ve Moğol saldırılarını yaşadı. Yüzyıllarca Doğu’yu Batı’nın, Batı’yı Doğu’nun tasallutundan korudu.
Gün oldu, güller açan medeniyetinin kimi gülleri soldu. Ama o gül ağacı yeni goncalar verip yeni güller açarak gelişimine devam etti. Ta ki son büyük devletimiz yıkılana kadar.
Batı bizi birbirimizden zorla ayırdı. İslam Milleti, devletinin varlığını devam ettiremedi. Onlarca irili ufaklı ulus devlet kuruldu.
Tarihte hiçbir ülkenin sahip olmadığı ölçüde teknolojik, askeri ve ekonomik üstünlüğü ele geçirmiş büyük devletler karşısında, bu ulus devletlerin bağımsızlıklarını korumaları mümkün değildir.
Bu devletler Orta Çağ Avrupası’ndaki şato devletlere benzemektedirler. O zamanın şato devletleri günün teknolojisi olan ateşli silahlar ile nasıl ortadan kaldırıldı ise günümüz ulus devletleri de büyük devletlerin saldırıları karşısında çaresizdirler. Nitekim gözümüz önünde birçok devlet adeta feshedilerek parçalara ayrılmıştır.
Bu ulus devletlerden görece diğerlerinden daha büyük olanlarının tek başına büyük devlet olma iddiası ise milleti aldatmaktır. O ülke yöneticileri buna inanıyor iseler, sadece milleti değil kendilerini de aldatıyorlar demektir. Tarihin kılıcı keskin ve acımasızdır. Realite ortadadır.
Diriliş, İslam âlemini işgal ve yıkıma karşı 70 yıla yakın bir zamandır uyarmakta ve aynı zamanda ona bir çıkış yolu göstermektedir.
Çare, “İslâm’ın Dirilişi” diye özetlediğimiz hareketin büyüyüp başarıya ulaşmasıdır. “Müslüman”, “İslâm Ülkesi”, “İslâm Toplumu”, “İslâm Milleti”, “İslâm Devleti”, “İslâm Medeniyeti” kavramlarını temel alan bir görüşle Müslüman aydınlar bilinçlenip, bir araya gelip bütün Müslümanların kurtuluşu için harekete geçmedikçe bir umut görünmemektedir.
Gazze faciasının başında, kurucu genel başkanımız Sezai Karakoç’un yaptığı çağrıyı tekrarlamış, o günlerde gerçekleştirilen İslam İş Birliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin ortak toplantısını dikkatle takip etmiştik. Maalesef bu önemli toplantı ziyan edildi. Birtakım temennilerden öteye geçilemedi. Ortak karar alınamamasının suçu birkaç devlete atılırken, geri kalan ülkelerin neden ortak hareket edemediği sorusu cevapsız kaldı.
Şimdi aylar sonra Gazze’de katliam ve yıkım devam ederken bu çağrıyı üç dilde tekrar ediyoruz. Arapça, Farsça, İngilizce çevirilerini İnternet sitemize koyacağımız gibi, önümüzdeki günlerde çağrının muhatabı kişi ve kurumlara da bu çağrıyı göndereceğiz.
Umutsuz değiliz, umut vardır. Yeter ki İslam Ülkeleri, kendi birliklerini kursunlar.
YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ
GENEL BAŞKANI
Lütfü YILMAZ
İSLÂM ÜLKELERİNİN BAŞINDA BULUNANLARA
ÇAĞRI*
Sezai KARAKOÇ
Size sesleniyorum.
İslam ülkelerinin başında bulunan cumhurbaşkanları, başkanlar, krallar, size sesleniyorum.
Türkiye’nin, Mısır’ın, İran’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün, Pakistan’ın, Tunus’un, Cezayir’in, Fas’ın ve diğer İslam ülkelerinin başında bulunanlar size sesleniyorum.
Bulunduğunuz yere nasıl geçmiş olursanız olun ister kaderin sevkiyle veya cilvesiyle, ister babadan dededen size geçen veraset hakkıyla ister alnınızın teriyle, ister hak ve hukukla, ister kuvvet zoruyla halkınızın yönetimini ele geçirmiş bulunun, size sesleniyorum ve diyorum ki, tarihin en kritik göreviyle, en ağır sorumluluğu ve ödeviyle karşı karşıyasınız. Bu görevi çoktan yerine getirmeniz lazımdı şimdiye kadar. Şimdi, hülûl etmiş vâdenin son deminin son demidir.
Bu görev nedir?
Bu görev, derhal bir araya gelip bir SAVUNMA ANLAŞMASI yapmanız ve bunu harfi harfine uygulamanızdır. Yani herhangi bir İslam ülkesine saldırı olursa, ona hep birden karşı koyma hususunda anlaşmak durumuyla karşı karşıyasınız.
Neden böyle bir anlaşmaya ihtiyaç vardır? Batı ülkeleri Körfez’in petrol bölgesini işgale başlamıştır da ondan. O işgal bitince hep birden Irak’a saldıracaklardır. Bunun için de bahane hazırdır. Bu bahaneyi, Irak, Kuveyt’i işgal etmekle bizzat kendisi vermiştir.
Irak’ın işi bittikten sonra, teker teker birer bahane ile sizin ülkeleriniz aynı batılı ülkelerin hava, deniz ve kara kuvvetlerinin saldırısına uğrayacaktır.** Tıpkı Moğolların İslam ülkelerini zapt etmeleri gibi. O zaman, ülkenin biri alındığında, komşusu seyirci kalıyordu. Ama hemen ardından sıra kendisine geliyordu. Tıpkı Endülüs’teki parçalanmadan sonra olduğu gibi. Bir beylik, İspanyolların vahşi saldırısına uğradığında öbürleri hareketsiz ve cansız, kurbanlık koyun gibi sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.
Ülkelerinizi aynı duruma düşürmeyiniz, tarihten ibret alınız, ey başkanlar, cumhurbaşkanları, krallar!
Siz böyle bir anlaşma girişiminde bulunduğunuzda, batılı ülkeler engel olmaya kalkışırlarsa, işte o vakit, böyle bir anlaşmanın zarureti çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Eğer onlar petrol bölgesinden sonra ülkelerimize saldıracaklarsa, bu savunma anlaşmasını yapmayıp ihmal etmemiz bize çok pahalıya mal olacaktır. Batılıların ülkelerimize saldırma niyetleri yoksa ve iddia ettikleri gibi Irak bize saldıracaksa, böyle bir savunma anlaşmasından işkillenmemeleri gerekir. Bu savunma anlaşmasında, kim saldırırsa onunla savaşılacağı zikredileceğine göre, bundan gocunacak olanın niyeti kötü demektir. Kötü niyetli değillerse, böyle, bir savunmaya yönelik anlaşmayı desteklememeleri için bir sebep olmamalıdır.
Ey krallar, hükümdarlar, başkanlar, cumhurbaşkanları! Saniyelerin kıymetli anlarını yaşıyoruz. Vakit kaybetmeyiniz, bir araya geliniz, İslam ülkelerinin sigortası gibi, kutlu savunma anlaşmasını derhal imzalayınız.
Bunu yapmadığınız takdirde, talihsiz halkların çocukları, kıyamete kadar, tarihle birlikte bu ihmalinizi elbet hayırla yad etmeyeceklerdir.
Otuz senedir yazıyorum. Tüm eserlerimde Batı’nın bir gün gelip petrol bölgesini işgal edeceğini, sonra teker teker öbür ülkeleri istilaya girişeceğini açık ve seçik bir şekilde yüzlerce kez yazdım. Bugün ne yazık ki, bu öngörüm tahakkuk etmeye başladı. Keşke yanılsaydım. Keşke yalancı çıksaydım!
Kuveyt’in işgalinin ardından yaptığım yorum bugün, yani dört ay sonra, gazete manşetlerine geçti. Şimdi de yakın gelecek için sizi uyarıyorum; harekete geçin, protokolü bir kenara itin -Protokol, bir şekil, bir usul meselesidir ve esas içindir-. Protokol, esasa engel olmamalıdır. Engel olursa zararlı olmuş demektir, onu çiğnemek gerekir. Evet, protokollerin, diplomatik geleneklerin mahkûmu olmayınız, hâkimi olunuz. Çünkü, bütün bunlar, halkların güveni içindir, yoksa o güveni sarsma pahasına muhafazası gerekli kurallar değildirler. Diplomatik kurallar, evrensel insan hakları ilkeleri değildir. Özgür yaşamak isteyen halkların başları olarak sizler, tüm kuralları bu açıdan görmeye ve değerlendirmeye mecbursunuz.
Kuveyt’ten çekilirse Irak’ı da savunma birliğine alınız. Çünkü: batılılar ne yapıp yapıp sizlerle Irak’ı çarpıştırmak istiyor.
Hiçbir çağrı, hiçbir yazı, hiçbir mektup benim size yönettiğim bu çağrıdan daha açık yazılamaz.
Ben hatırlatma görevimi yerine getiriyorum. Eğer mümkün olsa ve bir etkisi bulunsa, her birinizi ziyaret edip bu anlaşma için sizi ikna etmek isterdim.
Fakat, heyhat ki, o güç ve imkânda değilim. Ancak, buradan seslenebilirim. Ve işte sesleniyorum.
Vakit kaybetmeden, İslam Birliği Sekretaryasını, gerçek, etkin, askeri, ekonomik ve kültürel bir Birliğe çeviriniz. En azından bir Savunma Paktı haline getiriniz.
Bunu yapmanız için kendi kendinizi aşmanız gerekiyorsa, aşınız, bir kerecik olsun aşınız; Allah için, din için, yurt ve milletimiz için kendinizi aşınız. Çünkü: biliniz ki, kim ne derse desin, Batılılarca ne kadar bölünmüş olursa olsun, yurt ve milletimiz, aslında birdir. Bu millet, yekpare bir millettir, bu yurt yekpare bir yurttur. Geçmişte böyleydi, gelecekte de böyle olacaktır. Bugünkü durum geçicidir, arızî bir fetret döneminden başka bir şey değildir.
Her şeyi unutmuş olamazsınız. Rüyalarınızı kurcalayınız, belki benim çığlığımın bir zerresini olsun orada bulacaksınız.
Çocukluğunuzu hatırlayınız. Dedenizin, babanızın, annenizin, bu ülke gerçek düşünür ve şairlerinin, er ve erenlerinin size vasiyetlerini hatırlamıyor musunuz?
Bulunduğunuz mevkilerde ebedi kalacağınızı mı sanıyorsunuz?
Dost acı söyler. Biliniz ki, tarihin bu en korkunç anında gerekeni yerine getirmezseniz, fırtınaların en şiddetlisiyle bulunduğunuz zirvelerden yokluğun uçurumuna savrulup gideceksiniz.
Kulağınızı, bastığınız toprağa yapıştırınız. Yerin altındaki ölüler, sizden bu masum milleti ve yurdu korumanız için milyonlarca ağızdan sesleniyorlar.
Dağlardan, tepelerden, gönüllerden yükselen sesi işitiniz. Gece ve gündüz demeyiniz, gece yarısı da olsa toplanıp anlaşınız.
Camilerden, kubbelerden, yazma eserlerin sayfalarından, tüm yurt ve tarih çizgilerinden yükselen sesi işitmek için bir kerecik olsun kendinizi aşınız.
Gençliğinizde gelip sizi yoklayan idealleri düşününüz. Etrafınızda uçuşan, nice genci yakıp kavuran idealleri hatırlayınız.
Birinci Dünya Savaşında, dinleri, milletleri, yurtları, dinimiz, milletimiz, yurdumuz (ki bunlar birbirine perçinlenmiş kutlu değerlerimizdir, birbirlerinden ayrılmazlar) uğruna canlarını veren, kanlarını kara toprağın içtiği, çöllerde ve gurbetlerde kalmış şehitleri hatırlayınız. Dökülen kanları ve gözyaşlarını hatırlayınız. Annelerin döktüğü gözyaşlarını hatırlayınız.
Birliğin bozulmasının üzerinden yüzyıla yakın bir zaman geçti. Ülkelerimizin kârı ne oldu? Bir parça geriye dönüp baksanız, bir savunma birliği kurmayı, bir hayat memat meselesi olarak görürsünüz.
Gözünüze Batılıların çektiği perdeyi yırtıp atmak için bir kerecik olsun kendinizi aşınız ey başkanlar, cumhurbaşkanları, krallar!
Şeyhlerin, emirlerin artık gözüken akıbetinden ibret alınız. Çağ, sizi hesaba çekmeden siz çağın hesabını yapınız.
Size, bir milyar Müslüman’ın gönlüne tercüman olduğuma yürekten inanarak sesleniyorum. Vaktin kalmadığını, mukadder anın yaklaştığını haber veriyorum.
Kimileri sizin şimdiye kadarki tutumunuzla bu çağrıya layık olmadığınızı söyleyeceklerdir. Öyle de olsa, şimdi iktidarda olduğunuzdan sizi uyarmak bir görevdir. Siz bu görevi yapmazsanız, elbet, büyük devrim olacak ve görev yapacaklar gelecektir.
Sizi uyarıyorum, şahıslarınızla ve şahıslarınız dışında tüm İslam dünyasını, büyük İslam milletini uyarıyorum.
Büyük uyanış ve diriliş sûrunu üflüyorum.
Bu kulakları patlatacak sesi işitmeyeceklere ne yazık!
Son anda da olsa uyanıp dirilecek olanlara muştular olsun.
* DİRİLİŞ Dergisi’nin Ocak 1991 tarihli 119-120. sayısında yayınlanmıştır.
** Körfez bölgesi işgali sonrası Irak’a saldırıldığı gibi Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Somali, Sudan, Suriye, Libya, Yemen başta olmak üzere birçok İslam ülkesi işgaller ve iç savaşlarla yerle bir edilmiştir.