İstanbul, 30 Mart 2025
ORUÇLARIMIZLA, İBADETLERİMİZLE, TÖVBELERİMİZLE DİRİLME, YAKILIP YIKILAN İSLÂM ÜLKELERİNİN KURTULUŞU İÇİN ASIL ADIMLARI ATMA
Allah’ın bize lütfettiği, her yıl imdâdımıza gönderdiği kutlu ay, Ramazan ayı, bin dört yüz kırk altıncı kez yine geldi. Bu geliş, onun ulvî vazifesidir. Kıyamet kopuncaya kadar da bu görevine devam edecek. Ne mutlu ona! Ne mutlu bize!
Oruç ki, insanı düşündürür. Geçmişine döndürerek ona olup bitenin muhasebesini yaptırır. Ömrün yanlış ve doğrularını insanın önüne serer. Bayrama çıkarken, insan daha bilinçli, daha güçlü ve daha umutludur.
Ramazan ayında hissettiğimiz yüce ve ulvi duyguların yanısıra, milletimizin dağınıklığının, İslâm ülkesinin sahipsizliğinin acısını da en yoğun şekilde yaşadık. Bu dağınıklık ve sahipsizlik yüzünden Gazze’de kısa bir zaman içerisinde yüzbine yakın kardeşimizi kaybederken elimizden hiçbir şey gelmedi. Uçaklar, füzeler ve bombalar halen şehrin üzerine ölüm kusmakta.
Bir yandan Gazze’de büyük bir katliam yaşanır ve hayatta kalabilen Müslümanlar tehcir edilirken, diğer yandan Batı Şeria’da Müslümanların mülklerine cebren el koyulmaktadır. Suriye ve Lübnan’da işgal genişleyip derinleşmekte, Yemen bombalanmakta, Sudan ve Libya yıkıcı bir iç savaşın pençesinde eritilmektedir. Doğu Türkistan, Keşmir ve Kudüs kendi haline terk edilmiştir. Batılı işgalcilerin planlarının bir parçası olarak Kıbrıs Batı’nın askeri üssü yapılmaktadır. İslam Milletinin tekrar birleşmemesi için her türlü gayret sinsice gösterilmekte, yeni işgal ve sömürü dönemine direnç göstereceği varsayılan İslam ülkeleri yalnızlaştırılarak birbirleriyle bağlantıları kesilmeye çalışılmaktadır.
Hal böyle iken, İslâm dünyasındaki yöneticiler çıkardıkları cılız sesler ile övünmekte. Saldırıların durması için Batı’dan medet ummakta, ABD’nin insafını ve yardımını beklemekte. Bu çağrıları yapanlar daima hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Çünkü yapılan bu saldırılar, sadece, sözüm ona bir devletin kendi başına tertipleyip gerçekleştirdiği eylemler değildir. Batı’nın, Kuzey’in ve Doğu’nun; kendi aralarındaki Soğuk Savaş’ı sona erdirdikten sonra, düşman ilân ettikleri İslâm’a karşı açtığı “topyekûn savaşın” devamıdır.
İslâm Dünyasının yöneticileri ve aydınları, gerçek gündemi bir yana bırakıp sun’i gündemlerle uğraşıyor ve halkı meşgul ediyorlar. İslâm Milleti kendisini bulmasın diye dış güçler tarafından doğrudan ya da dolaylı yoldan telkin edilen gündemlere takılıp kalan yönetimler, aydınlar, siyasî partiler ve medya, gerçek diriliş yolunu keserek halkın dayanma gücünü tüketiyorlar.
Oysa bu kutlu ay bizi, fert olarak da toplum olarak da UYANMA’ya çağırıyor. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Bölünmeyin, parçalanmayın” diyor. “Donanın!” diyor. Bilgiyle, yüce İslâm’ın inancı ve ahlâkıyla, feraseti ve öngörüsüyle donanın diyor.
Çağrısı, duruşu ve gelişiyle, sulh, sükûn, dayanışma ve kaynaşma ayı olan Ramazan bizlere: Kendi aranızdaki sorunları; görüşerek, anlaşarak, uzlaşarak, birbirinize karşı fedakârlık ve diğerkâmlıkla çözün, halledin diyor.
Ve bu kutlu ay İslam Milleti’ni; Hz. Peygamberin saadet dolu asrında olduğu gibi, medeniyetimizin parıldadığı çağlarda olduğu gibi BİR olmaya çağırıyor. Batı’dan, Doğu’dan ve Kuzey’den gelecek bölünme, parçalanma ve çatışma kışkırtmalarına kapılmayın diye sesleniyor bize.
Ümidimiz odur ki Milletimiz diriliş düşünce ve hareketinin sancaktârı olan YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ’nde, genç-yaşlı, kadın-erkek hiçbir ayırım olmaksızın her taraftan fevç fevç gelip görev alsın. Ülkemizin her tarafında il ve ilçe merkezlerimiz, temsilciliklerimiz açılsın. Ve böylece yüzyıllardır Milletimize kapalı olan kurtuluş ve yeniden kuruluş kapısı açılmış olsun.
İslam Milletinin 1446. Ramazan Bayramı kutlu olsun.
YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ