Başörtüsü ve Ötesi

İstanbul, 26 Ocak 2008

      19 Ocak 2008 Cumartesi günü, partimizin Haseki’deki İstanbul İl Merkezinde yapılan konuşma, toplumumuzda nerdeyse kronik hâle gelmiş bulunan “Başörtüsü Kavgası” nın kızışarak yeniden gündemi oluşturması sebebiyle, bu konuya odaklandı. İlk dikkat çeken nokta, bu kez atağın iktidardan gelmiş olmasıydı. Bunda da ilerde yapılacak mahalli seçimlerin etkin olduğu söylenebilir. Yıllardır sürüncemede kalmış bir vaat, bu seçim öncesinde de yerine getirilmezse, AKP, oy kaybeder, inişe geçer ve onun da arkası gelir. Bu yüzden, bu sözü yerine getirme, en azından bu yönde bir gayret gösterme, iktidar için hayatî bir önem arzetmektedir. Ancak, bu girişimin somut bir sonuç vermeyeceği de açıktır. Çünkü: problem, üniversitedeki başörtüsü meselesinden ibaret değildir. Asıl kavga İslâmla Batı kavgasıdır. Bu iki medeniyet, zihniyet, hayat tarzı ülkemizde her bahaneyle karşı karşıya gelmekte ve çatışmaktadır. Bu çatışma bugün başlamış da değildir. Tanzimat’tan beri sürüp gelen kavgalar serisinin bir enstantanesi de başörtüsü kavgasıdır.

      Genellikle batıcı kesimlerin güç kullanarak sözde çözümledikleri problem, toplumun ruhunda ve şuuraltında içten içe birikip, yoğunlaşıp müzminleşerek imkân bulduğu bir yerde patlak vermekte, böylece ya sağ-sol, ya iktidar-muhalefet v.b. kesimler arasında polemik, hatta kimi kez çatışma olmakta, daha da kötüsü darbe girişimleri, ya da en azından söylentileri ile milletimiz hep rahatsız edilmekte, huzursuz kılınmaktadır.

      Çözüm, islâm ve batıcılık arasındaki bu maddî mânevî savaşın sonucuna göre kesinlik ve süreklilik kazanacaktır. Bugün için, sadece, geçici, ara çözümler mümkündür. Bu sebeple kavgayı, gerilimi sükûnetle ortadan kaldırıp iki taraf birbirine yaklaşarak mümkün tâvizleri vermeli ve orta bir noktada buluşmalıdır. Başın örtülmesi, kadınlar için, insan hakkı ve dinin emri olmak açısından yalnız eğitimde değil, kamu görevi için de söz konusudur. Başa giyilecek kep, bere cinsi bir baş giysisinde mensup olunan eğitim kurumunu ya da devlet dairesini sembolize eden bir işaret bulunması ve bu giysinin güzel sanatlar akademileri ve üniversitelerince tasarımlanması yeterli ve gereklidir. Bu yönde her kesime hoşgörü ve gayret ödevi düşmektedir.

      Biz, bu kültür çatışmasının sonucunda islâmın zaferinden eminiz. Ama o zamana kadar yıllar geçecektir. Bu sürede insanların öğrenim ve memur olma haklarını yitirmeleri yüzünden mağdur olmamaları için geçici, ara çözümlere ihtiyaç vardır. Dinin değil mensup olunan kurumun sembolünü taşıyan, dinin gereğini yerine getiren, estetiğe uygun sade bir baş giysisi ihtiyacı karşılayacak ara bir çözümdür.

      GERÇEK ÇAĞDAŞLIK

      Bugün, partimizin İstanbul İl Merkezi’nde yapacağımız konuşma, çağdaşlığın gerçek yorumu, uygulaması ve değerlendirilmesi üzerine olacaktır.

      Medeniyetimiz, zihniyetimiz ve hayat tarzımız olan islâm düşünce, inanç, ahlâk, düzen ve idealinin, kendisinin dışındaki inanç, düşünce, düzen ve ideolojilere uyması ve bu yönde değişim özünü ve kıvamını yitirmesi değil, yani onlara ne bahasına olursa olsun uyum sağlaması, ayak uydurması, onların karşısında edilgin (pasif) olması değil, onları kendisine uydurması, onları kendi global amacı doğrultusunda yönlendirmesi, değiştirmesi, arıtması, hakikat yönünde metamorfoza uğratması, bu yarışta en önde, en etkin (aktif) olması demektir çağdaşlık.

      İslâma karşı görevimiz, onun, çağın getirdiği sorunları en taze bilgiler, en köklü, en kalıcı çözümler ışığında aydınlatıp cevaplandırmak için tekrar tekrar yoklanması, ona başvurulması, inceleme ve araştırmalarla yeni yön ve güçlerinin ortaya çıkarılmasıdır.

      İslâmı, islâm dünyasını, başkalarının heva ve hevesine, ihtiraslarına tâbi tutmak, en büyük günah ve suçtur. İslâm Âlemini güçlü ve bağımsız kılmak için çalışmamak, affedilmez bir tavır ve kayıp yönünde dönüşsüz bir yola koyuluştur.

      İslâm, 21. milâdî yüzyılda, dünya siyasetinde (1) numaralı aktör olma durumundayken bunu fark etmeyip gereğini yerine getirmeyenler, ilerde tarih ve nesiller tarafından kuşkusuz hiç de hayırla yâd edilmeyeceklerdir.

      Doğu ve Batı arasında islâmın yeni, güçlü ve etkin, her iki tarafı da haddinde tutacak bir dünya durumuna getirilmesi için olağanüstü gayret sarf edenlere ne mutlu! Ama bu çağın omzumuza yüklediği görevi yerine getirmeyip savsaklama ne kadar utanç verici bir umursamazlık!

      Medeniyetin her alanında batılılar ve doğulularla yarışa girmek ve bu yarışı kazanmak demektir çağdaş olmak. Bir okyanustan öbür okyanusa kadar, maddeten ve mânen sağlam, güçlü ve hür islâm dünyasının birlik ve bütünlüğünü gerçekleştirmek demektir çağdaş olmak.

      Hiç kimse şüphe etmesin ki, bir gün mutlaka İslâm dünyası, birleşip bütünleşerek dünyanın en güçlü devletini kuracak ve diğerlerinin zulüm, istilâ, taarruz ve tecavüzlerine son verecek, dünyaya adaleti getirecektir.

      Teoride ve pratikte, inanışta, düşüncede, ekonomide, askerlik ve savunma alanında, tarımda ve sanayide, sanatta ve edebiyatta, ahlâk ve mâneviyatta, yardımlaşma ve dayanışma alanında en güçlü olmak anlamına gelmektedir.

      Çağdaş olmak, başkalarının arkasından koşmak, onların taklitçisi durumunda kalmak, onlara uymak demek olmayıp kendi değerlerini, normlarını dünyaya kabul ettirmek, bütün dünyada geçerli kılmak demektir.

      Kur’an-ı Kerim, Peygamberin söz ve hareketleri, bu yönde bize ışık tutan kaynaklar ve tükenmek bilmez hakikat hazineleridir. Tarih boyu gelişen islâm medeniyeti tecrübeleri, bize yeni tecrübeler için gerekli morali ve cesareti fazlasıyla verebilecek güç ve imkândadır.

      Yeter ki onu bir sinema şeridi gibi gözümüzün önünden geçirelim, geçmişi hatırlayalım. Geleceği inşa edecek azim ve irademizi tazeleyerek çağın dirilişi çığırını açalım.

      Bu yolda her çaba ödüllerin en büyüğüne ve yücesine lâyık olacaktır kuşkusuz.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

Genel Başkanı

A. Sezai KARAKOÇ