İstanbul, 10 Mayıs 2008
Bugün, Partimizin İstanbul İl Merkezinde yapacağımız konuşmanın konusu, “DEVRİM”dir.
İslâm dünyası, önce paramparça olup daha sonra da islâmdan safha safha kopmaya başlayınca, sözde yeni, gerçekte ise Batı’dan alınma birtakım sloganlarla bir öğreti kılığına sokulmuş hareketlere sahne oldu. Kurulu düzenler yıkıldı. Yerine konulanlarsa sık sık değişikliğe uğradı. Bu hareketler genellikle “devrim” kelimesiyle ifade edildi.
Batı’da “devrim”, bir dereceye kadar, sınıf çatışması şeklinde oldu. Ya da en azından böyle yorumlandı. Bunun en tipik örneği, Fransız Devrimidir. Asiller sınıfı ve krallığa karşı başkaldırı şeklinde ortaya çıktı. Her devrim, bir tip “cumhuriyet” getirir. Bu “cumhuriyet”ler de I. Cumhuriyet, II. Cumhuriyet diye adlandırılır. “Özgürlük”, “Eşitlik” gibi sloganlarla yola çıkılır. Ama çoğu kez şiddet, kan dökülmesi, terör, kimi zaman da kaos getirir. Batı hayatında, zaman içinde, bilim ve tekniğin ilerlemelerinin birikimi, toplum patlamalarını kolaylaştıran, tetikleyen bir unsur olur. Devlet yönetimini sarsıp yıkıp yeniden yapılandırmaya giden devrimlerin etkisi topluma uzun zaman içinde yayılır.
Batılılaşma, daha çok “devrim” ithali veya taklidiyle gerçekleştirilmeye çalışıldı İslâm ülkelerinde. Önceleri, Fransız ihtilâli, daha sonraları ise Rus ihtilâli örnek ihtilâller olarak izlendi. Bu hareketler, Osmanlı devletinin çöküşünde birinci derecede rol oynadı. Ondan kopup küçük küçük devletçikler haline gelen ülkelerde türeyen ufak ufak diktatörler bu negatif, sonradan çıkma geleneği devam ettirdiler. Öyle görünüyor ki, bu ülkelerin de sonu işgalle, Batılıların işgaliyle gelecek. Nitekim, bazıları şimdiden işgale uğramış durumda.
Batı, sabırsızlığıyla, yavaş yavaş ilerlemeyi beklemez. Bu yüzden sıçramadan yanadır. Gelişmeden yana değil de daha çok devrimden yanadır. Devrim, yol açar, ancak bu yol risklerle doludur. Doğuya ve İslâm ülkelerine ihraç edilen bu devrimler faydadan ziyade zarar getirmiştir.
İslâm dünyası, kendi yönetim tarzını bu devrimlerle yitirmiş, yenisini ise bulamamıştır. Devrim adı altında yapılan taklitler, kendi yaşantımızın sun’i yönde değişmesine sebep olmuş, kimlik ve kişiliğimiz bu arada kaybolmuş, kararsızlıklar, geliş gidişlerle toplum hayatı bozulmuş ve ülkeler istilâlara açık hâle gelmiştir.
Biz devrimlerden yana değiliz, dirilişlerden yanayız. Bir ağacın kuruyan dallarından temizlenip aşılarla tazelenmesi ve yeniden yeşerip canlanması gibi, toplumun ruhunun ve kurumlarının yeniden doğuşlarla yenilenmesi usulünü tek kurtuluş yolu olarak görüyoruz.
Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet reform ve devrimleri, milletimizin geçmişte uğradığı büyük yıkımları telâfi edici onarımları yapamamış, toplumu ayakta tutan bir nevi bağışıklık sistemini de yabancı alıntılar zayıflattığı için büsbütün umutlar sönmeye yüz tutmuştur.
Asla dönüş, geriye dönüş gibi görünse de, gerçekte, yanlıştan arınmadan başka bir şey değildir.
Kökleri yeniden yoklamak, canlı damarları bulup vücudu yeniden hayata kavuşturmaktan başka bir çıkış yolu görünmemektedir bizim için.
Batı’nın sınıf esasına dayanan sağ sol ayrımı, Fransız Devrimi ve geçmiş Sovyetler Devriminin bizim için örnek olma özelliğine sahip olmadıkları binbir acı tecrübeyle anlaşılmıştır. Devrim adı altındaki girişimler, islâm toplumlarına pahalıya mâl olmuştur. Doğal yol, bilinçlenme, özeleştiri, kendine gelme, kendini yoklama ve yeniden ayağa kalkmadır.
Sun’i kahramanlar, devrim efsaneleri, gençleri aldatmaktan ve yanıltmaktan başka bir şey getirmeyecektir. Gerçek düşünce ve faaliyet alanında bütün milletin kademe kademe organize olarak verimlendirilmesi, hayatımızın ve geleceğimizin garantisi olacaktır.
Artık ülkelerimizin gelişme, özgün yönetim projelerini kendimizin üretmesi, Afrika ve Asya toplumlarına da sunması günü gelip geçmekte. Afrika’da birbirine kırdırılan kabilelerin, sözde devrim lideri geçinen kukla diktatörlerden, demokratik yönetim gibi gösterilen ucubelerden ayıklanması, islâm ülkelerinin kuracağı alternatif gerçek yönetim örnekleriyle mümkün olabilecektir.
Kendi kültür kaynaklarımızı yeniden canlandırma, kendi medeniyetimizi yeniden kurma atılımlarına evet, sun’i devrim girişimlerine hayır diyoruz. Askerî darbelerle girişilen sözde devrimlerin çoğu büyük yıkıntılar ve acılar bırakarak yokluğa karışıyorlar.
Sağlıklı gelişmenin yolu, ”devrim”lerden geçmiyor. Bilim, inanç, ahlak, gözlemleme, geçmiş-şimdiki zaman ve gelecek muhasebesi ve dengeleştirilmesi, yerli düşünce ve ideale sahip olmadan geçiyor.
“Devrimci Gençlik” değil, “Diriliş Nesli” yeniden ayağa kalkmanın kadrosu olacaktır. İslâmın tarih boyu yaptığı büyük atılımların gerçekleştirilmesinde böyle nesillerin rolü temeldir. Geleceğin İslâm Ülkeleri birliği bu nesillerin omzunda yükselecektir.
Bir zamanlar, “Devrim yok, Diriliş var” sözümüz, ne yazık ki, devrim adı verilen kaos hareketlerinin gürültüsü arasında yeterince fark edilmedi. Gönül istiyor ki, İslâm dünyası sesimizi duysun ve sosyalizm, komünizm, liberalizm, kapitalizm gibi Batıya mahsus ideolojilerden ve onların zuhuruna meydan verdikleri devrim vb yıkıcı hareketlerden uzak durma mümkün olsun.
YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ
Genel Başkanı
A. Sezai KARAKOÇ