Diriliş Savaşı

İstanbul, 24 Kasım 2007

      İslâm Dünyası – ki her zaman esasta bir millet, İSLÂM MİLLETİ olarak düşünülmelidir-, çağımızda, müthiş bir mücadele, yani yeniden var olma savaşı içindedir. Evet, islâm halkları, ölmediklerini, kelimenin tam anlamıyla varolduklarını, ölmeyeceklerini önce kendilerine, daha sonra bütün dünyaya göstermek, ispat etmek savaşı içindedir.

      Bu savaş tek cepheli ya da tek boyutlu bir savaş değildir. Varolmanın bütün alanlarında verilen bir savaştır. Bu sebeple, milletimiz, islâm milletince, inanç, düşünce, ahlâk, sanat, edebiyat, hayat tarzı, yönetim, ekonomi ve askerlik alanlarını kaplayan tüm bir medeniyet, toplum, devlet ve tarih boyutlarıyla bu yüzyılda kimliğimizin büyük sınavı verilmektedir.

      Ama, korkulacak bir şey yok, hamdolsun, milletimiz, İslâm Milleti büyük bir millettir. Bu sınavlara alışıktır. Daha doğarken adeta savaşların içine ve içinde doğdu İslâm. Önce putatapıcılıkla, sonra yahudilikle, hırıstiyanlıkla inanç alanında karşılaştı. Sonra, o günün büyük iki dünya devletiyle kılıç kılıca çarpıştı. Batının büyük devleti, Ortadoğu dedikleri bölgenin üzerine çökmüş Bizans Devleti ile, Doğunun o günkü büyük ve eski devleti İran İmparatorluğu ile. Bütün bu kızgın ateş çemberlerinden çeliğine su verilmiş bir Şam kılıcı kadar sağlam ve parlak çıktı.

      Daha sonra, islâm, ruh, zihin, kültür alanında Eski Yunan, hukuk alanında Eski Roma ve yönetim, idare alanında İran teori ve pratiği ile boy ölçüştü. Sonuç, hep Kur’an’ı Kerim’in, islâmın zaferi oldu.

      Arap, Fars, Türk ülkeleri, ırkları, kültür ve medeniyetleri Kur’an’ı Kerim’in mucize ışığında yoğrularak BÜYÜK İSLÂM MEDENİYETİ oluştu.

      Tarihin sınavı burada da bitmedi. Bu dünyanın kuralı gereği, güzelliğe çirkinlik, hakikate yalan, iyiye kötülük musallattır. Olumlu ne varsa, onu yok etmek isteyen kara düşünce, niyet ve hareketle çarpışarak var olacak ve yaşamayı sürdürecektir.

      Müslümanlar da, refah ve medeniyetin binbir gece masallarına konu olacak zirvesinde yaşarken, yukarıdan kopan bir çığ, bir sel, tufan ve kasırga gibi bir akın oldu: Moğol Akını. Akın, karşısına ne çıktıysa yaktı, yıktı, harabeye çevirdi. Milyonlarca insanımızı öldürdüler. Yine de Müslümanlar dayandı, yıkımları onardı, Moğolları da medeni ve müslüman yapıp dinin hizmetine koşturdular.

      Bu, doğudan gelen bir felâket fırtınasıydı. Batı’dan gelen ve yüzyıllar süren ve bir anlamda bugün de süren haçlı seferleri ise, Batı’nın islâmı yeryüzünden silip müslümanların ülkelerini işgal ve istilâ etmek amacı taşır. Geçmişte onlar bizi öldürmeye geldiler. Biz onlara hayat ve medeniyet verdik. Ama ne yazık ki, bundan bir ders almadılar. Birinci Dünya Savaşı’nda şanlı, şerefli devletimiz Osmanlı Devletini yıktılar. Şimdi de İslâm âleminde ne kadar devlet, kuruluş, eser varsa hepsini yerle bir edip ülkelerimizin bütün zenginliklerini yağma etmeye geldiler. Hepimizi, çocuk kadın, genç ihtiyar demeden öldürmek pahasına da olsa bu arzularından vazgeçmeyeceklerdir.

      Evet, hayat bir savaştır. Biz Müslümanlar tecrübeyle bunu en iyi bileniz.

      Batı’nın başlattığı bu yeni ve korkunç savaşı da, kendimizi toparlar toparlamaz karşılayacağız. Şimdiki tepkiler içgüdüsel direnişlerdir. Diriliş de gelecek.

      Milâdi 3. binyıl (milenyum)ı hırıstiyanlığın islâmı ortadan kaldırması binyılı olarak ilan edenler görecektir ki, 2. binyıl gibi, 3. binyıl da islâmın binyılı olacaktır.

      Milletimizin bilinçlenip dirilmesi ile, Allah’ın izni ile.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

Genel Başkanı

A. Sezai KARAKOÇ